Depresif Realizm: Mit Mi Gerçek Mi?
Psikolojik sağlamlığın bir kriteri de gerçeklikle ilişki kurma becerisidir. Psikolojik sorun yaşayan insanların ise gerçekliğe dair algılarında çarpıklık ya da hatalar olduğu düşünülür. Ancak yapılan araştırmalar gösteriyor ki insanlar (depresif eğilimleri olmayanlar), gerçekliği doğru algılamaktan ziyade kendi lehlerine olacak şekilde çarpıtıyorlar. Bununla bağlantılı olarak da “kontrol yanılsaması – illusion of control”, “kendini kayırma eğilimi – self-serving bias” gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. Genel anlamda insanlar kendilerini daha iyimser bir bakış açısıyla değerlendirirler, olaylar üzerindeki kontrollerini gerçekte olduğundan daha fazla algılarlar ve gelecekte başlarına gelebilecek muhtemel kötü olayların gerçekleşme ihtimalini, kendileri için ortaya konan istatistiklerden daha düşük tahmin ederler.
Mesela başımızdan geçen ve tamamen rastlantısal olan olaylar bizim lehimize sonuçlanırsa sonucu kendi olumlu özelliklerimize atfederiz. Aleyhimize sonuçlanırsa da şansa atfetme eğilimde oluruz (bir şans oyununda başarılı olunca bunu kendi başarımız gibi görmek, ancak kaybedince bunu şanssızlık olarak yorumlamak). Ancak bu durum başkası için söz konusu olduğunda algımız tam tersi yönde olur (başarıyı kişinin şansına atfetmek). Gerçek hayattaki başarılarımız söz konusu olduğunda da benzer bir atıf yaparız.
Ancak özellikle depresif bireylerin bu gibi “çarpık” bir bakış açısına daha az sahip olduğu düşünülüyor. Bu da “depresif realizm” kavramıyla açıklanıyor. Burada depresif bireylerden kasıt, depresyondaki bireyler değil. Bazı araştırmalar, depresif kişilerin kontrol yanılsaması ya da kendini kayırma gibi bilişsel çarpıtmalara daha az başvurduğunu ortaya koyuyor. Yani bir şans oyununda daha depresif kişiler, başarıyı sadece şansa atfediyor. Aynı zamanda bazı araştırmalar depresif kişilerin öz değerlendirmelerinin daha gerçeğe dayalı, tarafsız ve dengeli olduğu sonucuna vardı. Depresif olmayan kişiler ise kendilerine ortalamanın çok daha üstünde olumlu özellikler atfediyor. İnsanlar, kendilerini başka kişilere göre daha becerikli, yaratıcı, etkin ve başarılı görme eğilimindeler. Ancak bütün insanların ya da insanların çoğunun, ortalamanın üzerinde olması mantıken imkânsız olduğu için bu durum, insanların pozitif kişilik özelliklerini abarttıkları şeklinde yorumlanabilir. Bu da beraberinde “Depresif kişiler daha mı gerçekçi?” gibi bir soruyu doğuruyor.
Bu pozitif yanılsamaların bireylerin mutluluğu, ikili ilişkileri, çatışma çözme, risk alma, kariyer kararları, güzel bir gelecek beklentisi ve stresle baş etme gibi yaşamın çeşitli alanlarında olumlu etkileri vardır. Haliyle depresif realizm mutluluk kavramına da bir gönderme yapıyor. Mutluluk da bir yanılsama mı? Mutluysak bu pozitif çarpıtmalarımızdan mı kaynaklanıyor?
Pozitif yanılsamalar bazı noktalarda işlevsel olsa da, bunların aşırı düzeyde olması, özellikle olumsuz bilgilerin çarpıtılması, dünyayı ve benliği yanlış algılamaya neden olabilir. Bu eksik yargı ya da bakış açısı çok fazla arttıkça kişilerin, bir başarısızlık sonucunda olumsuz bir duygu durumuna girmeleri, özsaygılarının düşmesi ve cesaretlerinin kırılması da artacaktır.
Bu konuyla ilgili araştırmalar ve tartışmalar hâlâ sürüyor. Çünkü “gerçeklik” kavramı ya da “yanılsama” kavramını belirleyecek nesnel ölçütler oluşturulmuş değil. Bundan dolayı bu bulgular bazı araştırmalarca desteklenmişken bazı araştırmalarca desteklenmemiştir.
Bazı araştırmacılar “depresif realizm” kavramındansa “genel negatiflik” kavramının kullanılmasını önermişlerdir. Çünkü depresif kişiler genel olarak daha karamsar oldukları için negatif bir yanlılığa sahiptir. Bunun da “gerçeklik” olarak yorumlanmasına karşı çıkmışlardır.
Aynı zamanda “depresif” ifadesinin geçerliliği de tartışılmaktadır. Klinik olarak depresif sayılayamayacak bireylerin depresif olarak tanımlanması açısından da bazı çalışmalar eleştirilmiştir.
Bu araştırmaların genellenebilirliği üzerine de bazı anlaşmazlıklar vardır. Yapılan araştırmalar Batı dünyası kültürüne aittir (ABD, Avrupa…). Doğu kültüründeki insanlar, benliklerini başkalarıyla ilişkilerine dayalı olarak tanımlamaya meyillidirler, biriciklik ya da üstünlük vurgusu yoktur. O hâlde Doğu kültürlerindeki insanların pozitif yanılsamalara başvurması görece daha nadir olabilir.
Sonuç olarak önümüzdeki yıllarda depresif realizm kavramıyla ilgili araştırmaların artacağı aşikâr. Tüm bunları okurken ve yazarken benim de aklıma daha farklı bir soru geldi; acaba realizm insanları depresif hissettiriyor olabilir mi? Ne dersiniz? 🙂
Kaynak:
1- Depresif Realizm: Depresyon Gerçeklik Algımızı Nasıl Etkiliyor?: https://evrimagaci.org/depresif-realizm-depresyon-gerceklik-algimizi-nasil-etkiliyor-7482
2- Depressive Realism: https://www.psychologytoday.com/intl/blog/hide-and-seek/201206/depressive-realism
3- Kart, M . (2004). Pozitif Yanılsama ve Psikolojik Sağlık. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi , 59 (04) , . DOI: 10.1501/SBFder_0000001578
4- Birinci, F., & Dirik, G. (2010). Depresif Realizm: Mutluluk ya da Nesnellik. Türk Psikiyatri Dergisi, 21(1), 60-67.
5- Moore, M. T., & Fresco, D. M. (2012). Depressive realism: A meta-analytic review. Clinical psychology review, 32(6), 496-509.